• LİMİTED ŞİRKETLERDE ORTAKLIK SIFATININ KAZANILMASI VE KAYBEDİLMESİ

    * Av.Edip Katayıfçı tarafından kaleme alınmıştır.

    6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK), ticaret hukukunda önemli değişiklikleri beraberinde getirmiş; ortaklık sıfatının kazanılması ve kaybedilmesini konu alan düzenlemelerde de bir takım değişikliklere gidilmiştir.

    Limited şirketler, sermaye şirketi olarak düzenlenmiş olmalarına rağmen şahıs şirketlerine ait niteliklere de sahiptirler. Özellikle şirketten çıkma ve çıkarılma konuları, anonim şirketlerdeki çıkma ve çıkarılmadan ayrılmakta ve bu konularda şahıs şirketlerinin özellikleri limited şirkete hâkim bulunmaktadır. Bu yönleriyle, limited şirketlerde ortaklık sıfatı, ortaklık sıfatının hangi aşamalarda ve hangi şartlara göre kazanılabileceği ile ortaklık sıfatının kaybedilmesi ve kaybetmenin sonuçları incelenecektir.

     

    Esas sermaye payına sahip olma koşuluna bağlanan “limited şirkette ortaklık sıfatı”, bir takım hakları ve borçları da beraberinde getirmektedir. Bu bakımdan esas sermaye payları hakkında bir defter tutulması, ortaklık sıfatının beraberinde getirdiği hakların ve borçların belirlenebilmesi açısından kanun koyucu tarafından hüküm altına alınmış; ispat aracı olabilmesi açısından ise esas sermaye payının senede bağlanabileceği belirtilmiştir.

    TTK m. 594 hükmüne göre limited şirket, esas sermaye paylarını içeren bir pay defteri tutar. Emredici nitelikte olan bu hükmün gereği, limited şirketlerde yönetim ve temsil organı olan müdürler tarafından yerine getirilir[1]. İlk kayıtlar pay defterine resen geçirilirken, devir ve değişiklikler ise işlemin dayanağı olan belgenin limited şirkete ibraz edilmesi suretiyle ve talep üzerine yapılır[2].

    Müdürlerin tutması gereken pay defterine ortakların, adları, adresleri, her ortağın sahip olduğu esas sermaye payının sayısı, esas sermaye paylarının devirleri ve geçişleri, itibari değerleri, grupları ve esas sermaye payları üzerindeki intifa ve rehin hakları, sahiplerinin adları ve adresleri yazılır (TTK, m.594/1).

    Pay defteri kayıtları, limited şirketin mevcut ortaklarının ya da ortaklık sıfatının kazanılması veyahut kaybedilmesi hallerinde eski ve yeni ortakların esas sermaye paylarını teşhise yarayan bildirici etkiye sahiptir[3]. Dolayısıyla pay defterindeki kayıtların aksini ispat edebilmek mümkün iken; bu kayıtlara güvenerek işlem yapan iyiniyetli kişilerin kazanımlarının korunması mümkün değildir.

    TTK m. 593/2 hükmü, limited şirketlerde esas sermaye payının “ispat aracı” ve “nama yazılı” olarak iki şekilde çıkarılabileceğini düzenlemiştir. Her iki şekilde de çıkarılabilen senetlerde; ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerinin, ağırlaştırılmış veya bütün ortakları kapsayacak biçimde düzenlenmiş rekabet yasağının ve şirket sözleşmesinde öngörülmüş önerilmeye muhatap olma, önalım, geri alım ve alım haklarının belirtilmesi gereklidir.

    Esas sermaye payının bu senetlere bağlanması için şirket sözleşmesinde bu yönde bir hüküm bulunması şart değildir[4].

    Limited şirketlerde, esas sermaye payını içeren nama yazılı senet çıkarılması, paya devir ve dolayısıyla dolaşım kolaylığı sağlamaz. Bu olanak, limited şirket esas sermaye payını ne anonim şirket payına dönüştürür ne de yaklaştırır. Sadece ispatı ve gerektiğinde, limited şirkete ilişkin hükümler çerçevesinde, payın devrinde bazı kolaylıklar sağlayabilir[5].

    TTK m. 595/1 hükmüne göre, anonim şirketten farklı olarak, limited şirketlerde esas sermaye payının devri ve devir borcunu doğuran işlemler yazılı şekle ve noter onayına tabi tutulduğundan, esas sermaye payının nama yazılı senede bağlanmasının işlevi, TTK m. 595/2 hükmünde yer alan esas sermaye payının devri için genel kurul onayının kaldırılması durumunda kendini gösterecektir[6].

    Limited şirketlerde ortaklık sıfatı aslen kazanılabileceği gibi; devir, nakil, şirketin kendi paylarını iktisabı ve cebri icra yoluyla da kazanılabilir.

    Ortaklık sıfatının aslen kazanılması, herhangi bir devir ve nakil işlemi olmaksızın bu sıfatın “ilk el” olarak kazanılmasıdır[7]. Bu bakımdan; şirketin kuruluşunda, sermaye artırımında, birleşme ve nevi değiştirmede kazanılan ortaklık sıfatı aslen kazanılmış olur.

    Limited şirket, bir veya daha çok gerçek veya tüzel kişi tarafından kurulabilir ve ortakların sayısı elliyi geçemez.

    TTK m. 575, limited şirket sözleşmesinin yazılı şekilde yapılmasını ve kurucuların imzalarının noterce onaylanmasını geçerlilik şartı olarak öngörmüştür. Bunun haricinde şirket sözleşmesinde bulunması zorunlu kayıtlar ise TTK m. 576 hükmünde belirtilmiştir.

    Şirket sözleşmesinin kanuna uygun şekilde düzenlenmesinden sonra tescil için, müdürlerin tümü tarafından imzalanan bir dilekçe ile şirket merkezinin bulunduğu yerdeki ticaret siciline başvuru yapılır. Bu dilekçede bütün ortakların ad ve soyadları veya unvanları, yerleşim yeri ve vatandaşlıkları, her ortağın üstlendiği esas sermaye payı ve ödediği toplam tutar, müdürlerin adları ve soyadları veya unvanları ile şirketin ne suretle temsil edileceği yer alır (TTK m. 586). Limited şirket, ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanır (TTK m.588/1).

    Limited şirketin kuruluş işlemlerinin tamamlanmasıyla ve şirketin ticaret siciline tescil edilmesiyle birlikte, ortaklık sıfatı da kazanılmış olur.

    TTK m. 590 hükmüne göre, “Şirketin kuruluşu hakkındaki hükümlere ve özellikle sermayenin ayın olarak konması ve bir işletme ile ayınların devralınmasına dair kurallara uymak şartıyla esas sermaye arttırılabilir.”

    Esas sermayenin arttırılmasına, limited şirket genel kurulu karar verecektir (TTK m. 621/1-d). Esas sermayenin arttırılması, şirket sözleşmesinin değişikliğini gerektirdiğinden, TTK m. 589/2 hükmü gereğince tescil ve ilan edilmelidir.

    Buna göre, şirketin kuruluşu aşamasında olduğu gibi, sermaye arttırımına ilişkin başvuru dilekçesinin ve bu dilekçeye eklenmesi gerekli olan belgelerin, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki ticaret siciline verilmesi gerekmektedir. Bu belgeler arasında, şirketin kuruluşu aşamasında sunulan belgelerden farklı olarak, esas sermaye arttırımı kapsamında her ortağın üstlendiği esas sermaye payının ve ödedikleri toplam tutara ilişkin belgenin de sicile verilmesi gerekmektedir[8]

    Limited şirketin sermaye arttırımı işlemlerinin tamamlanmasıyla ve bu yöndeki sözleşme değişikliğinin ticaret siciline tescil edilmesiyle birlikte, ortaklık sıfatı da kazanılmış olur.

    TTK m. 136/1 hükmü şirketlerin; bir şirketin diğerini devralması veya yeni bir şirket içinde bir araya gelmeleri yoluyla iki farklı şekilde birleşebileceklerini öngörmüş; aynı maddenin üçüncü fıkrasında ise devralan şirketin paylarının, devrolunan şirketin malvarlığı karşısında ve bu şirketin ortaklarınca kendiliğinden iktisap edilmesiyle birleşmenin gerçekleşeceği belirtilmiştir.

    TTK m. 137 hükmü ise sermaye şirketlerinin, şahıs şirketlerinin ve kooperatiflerin hangi şirketlerle ve hangi birleşme türüne göre birleşebileceklerini hükme bağlamıştır. Buna göre sermaye şirketleri sermaye şirketleriyle, kooperatiflerle ve devralan şirket olmaları şartıyla kollektif ve komandit şirketlerle birleşebileceklerdir. Yani bir limited şirketin anonim şirketle, limited şirketle, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketle, kooperatifle; devrolan şirket olması koşuluyla ise kollektif ve komandit şirketle birleşebilmesi mümkün kılınmıştır.

    Birleşme hukukunda ortaklık haklarının devamı ilkesi geçerlidir[9]. Buna göre, devrolunan şirketin ortakları, mevcut ortaklık paylarına ve haklarına karşılık gelen değerde, devralan şirketin payları ve hakları üzerinde talepte bulunabileceklerdir. Ortakların bu talep hakları, birleşmeye katılan şirketlerin malvarlığı değerleri, oy haklarının dağılımı ve önem taşıyan diğer hususlar göz önünde bulundurularak hesaplanacaktır (TTK m. 140/1).

    Bir şirketin diğerini devralması yoluyla birleşme, “devralma şeklinde birleşme” olarak adlandırılmıştır (TTK m. 136/1). Bu birleşme türünde devrolunan şirketin veya ticari işletmenin malvarlığı bir bütün halinde ve birleşme kararının tesciliyle birlikte kendiliğinden devralan şirkete geçer ve devrolunan şirketin ortakları, devralan şirkette ortaklık sıfatını kazanırlar (TTK m. 153/1). Devrolunan şirket ise sona erdiğinden ticaret sicilinden silinir (TTK m. 136/4).

    Şirketlerin yeni bir şirket içinde bir araya gelmeleri ise, “yeni kuruluş şeklinde birleşme” olarak adlandırılmıştır (TTK m. 136/1). Bu yöntemde, iki veya daha fazla şirket tasfiye olmaksızın sona ermekte, malvarlıkları ise bir bütün halinde birleşme yoluyla ortaya çıkan yeni şirkete devredilmektedir (TTK m. 136/4). Birleşme kararının ticaret siciline tescil edilmesiyle birlikte birleşen şirketlerin ortakları, birleşme ölçüsüne göre yeni kurulan şirkette ortaklık sıfatını kazanmaktadır.

    TTK m. 180 vd. hükümlerinde düzenlenen ticaret şirketlerinde tür değiştirme, bir ticaret şirketinin tasfiye edilmeksizin ekonomik varlığını ve devamlılığını, dönüşülen ortaklıkta da koruması ve devam ettirmesidir[10].

    Bir şirketin hukuki şeklini değiştirebileceğini ve yeni türe dönüştürülen şirketin eskisinin devamı olduğunu belirten TTK, tıpkı birleşmede olduğu gibi tür değiştirmede de, şirketlerin tür değiştirme yoluyla hangi şirketlere dönüşebileceğini hüküm altına almıştır. Buna göre bir sermaye şirketi; başka türde bir sermaye şirketine ya da bir kooperatife dönüşebilecektir. Yani bir limited şirketin ancak bir anonim şirkete, sermayesi paylara bölünmüş bir komandit şirkete veya bir kooperatife dönüşebilmesi mümkündür (TTK m. 181).

    Bir ticaret şirketi için tür değiştirme, “devredici tür değiştirme” ve “şekil değiştirici tür değiştirme” olmak üzere iki çeşittir[11].

    Devredici tür değiştirmede, eski tür şirket ve yeni tür şirket olarak iki ayrı tüzel kişilik bulunmakta, belli bir türdeki eski şirket tasfiye edilmeksizin ve bütün malvarlığıyla yeni tür şirkete devredilmektedir[12].

    Şekil değiştirici tür değiştirmede, bazı işlemler sonucu eski tür şirketin sözleşmesi değiştirilmekte ve bu değişiklikle yeni türe dönüştürülmektedir[13]. Bu tür değiştirmede tek tüzel kişi olduğu için malvarlığının devri söz konusu olmaz; eski türün malvarlığı kendiliğinden yeni türün malvarlığı haline gelir[14].

    Tıpkı birleşmede olduğu gibi, tür değiştirmede de ortakların payları ve hakları korunur (TTK m. 183/1). Ancak burada birleşmenin aksine külli halefiyet söz konusu olmayıp; yeni tür şirket, tür değiştirmeden önce yüklendiği borçlardan aynı tüzel kişi sıfatıyla sorumlu kalmaya devam etmektedir[15].

    Tür değiştirme, tür değiştirecek şirketin genel kurulunda onaylandıktan sonra, yönetim organı tür değiştirmeyi ve yeni şirket sözleşmesini tescil ettirir (TTK m. 189). Tescil ile birlikte tür değiştirme hukuken gerçekleşmiş olur ve sona eren şirketin ortaklarının ortaklık sıfatları, eski ortaklıkta kendilerine verilen paylarla aslen kazanılır.

    Limited şirketlerde esas sermaye payının devredilebilir olması ortaklık sıfatının devren kazanılması anlamına gelmektedir. Bu bakımdan, ortaklık sıfatını temsil eden esas sermaye payının hukuki işlem ile devredilebilmesi, TTK hükümleri ile bazı şartlara tabi tutulmuştur.

    TTK m.595/2 hükmü, limited şirketlerde esas sermaye payının devrinde, şirket sözleşmesinde aksi öngörülmemişse genel kurulun onayının şart olduğunu belirtmektedir. Buna göre, limited şirketlerde esas sermaye payı kanunen devredilebilir bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır[16].

     

    TTK m. 595/1 hükmünün birinci cümlesine göre “Esas sermaye payının devri ve devir borcunu doğuran işlemler yazılı şekilde yapılır ve tarafların imzaları noterce onaylanır.”

    Görüleceği üzere limited şirketlerde esas sermaye payının devri, taahhüt ve tasarruf işlemi olmak üzere iki aşamada ele alınmıştır. Taahhüt işlemi, işlem yapanın malvarlığının pasif kısmını arttıran işlemlerdir. Bu işlem, iki taraflı veya tek taraflı olabilir. Ancak taahhüt işlemi nasıl yapılırsa yapılsın yazılı olmak zorundadır. Tasarruf işlemi ise devrin temelini oluşturan işlemlerdir ve TTK m. 595/1 gerekçesinde de belirtildiği üzere bu işlem “sözleşme” şeklinde yapılmalıdır. Uygulamada taahhüt işlemi genellikle tasarruf işlemi ile birlikte ve tek bir işlem ile gerçekleştirilmekte ve kanunda öngörülen yazılı şekil koşulu kendiliğinden yerine getirilmiş olmaktadır[17].

    Limited şirketlerde esas sermaye pay senetlerinin ispat aracı şeklinde veya nama yazılı olarak düzenlenebileceğini; esas sermaye payını içeren nama yazılı senet çıkarılmasının, paya devir ve dolayısıyla dolaşım kolaylığı sağlamayacağını pay senedine ilişkin açıklamalarımızda belirtmiştik. Dolayısıyla esas sermaye payını içeren nama yazılı senet düzenlendiğinde ve payın devri söz konusu olduğunda yazılı şekil ve noter onayı şartları aynen geçerli olacaktır. Daha açık bir ifade ile, esas sermaye payının devrini öngören sözleşme yazılı olacak, tarafların imzaları noterce onaylanacak ve nama yazılı senet de payı devralana teslim edilecektir[18].

    Limited şirketlerde esas sermaye pay devrinin geçerli olabilmesi için, şirket sözleşmesinde aksi öngörülmemişse, şirket genel kurulunun onayı gereklidir (TTK m. 595/2). Hükümde yer alan “aksi öngörülmemişse” ifadesi uyarıca esas sermaye payının devrinde genel kurul onayının alınmayacağına ilişkin bir hükmün şirket sözleşmesine yazılması mümkündür. Böyle bir ibarenin esas sözleşmede yer alması durumunda, devir için genel kurul onayı aranmayacaktır.

    Esas sermaye payının devrine ilişkin geçerli bir sözleşme yapıldıktan sonra, şirket genel kurulunun onayı için devrin şirkete kimin tarafından bildirilmesi gerektiğine dair kanunda herhangi bir düzenleme yoktur. Bu halde, devredenin veya devralanın ya da her ikisinin de bildirimde bulunma yetkisinin bulunduğu kabul edilmelidir[19].

    Payın devrinin şirket genel kurulu tarafından onaylanabilmesi için, müdürler tarafından bildirimin incelenmesi ve konuyu görüşmek üzere genel kurulu toplantıya çağırmaları gerekmektedir[20]. Ancak TTK m. 617/4 uyarınca, ortaklardan herhangi birinin sözlü görüşme talep etmemesi durumunda, devre ilişkin toplantı yapmaksızın, yazılı olarak da ortakların oy vermeleri mümkündür[21]. Genel kurulun payın devrine ilişkin onay yetkisi, şirket genel kurulu tarafından başka bir organa veya kişiye devredilemez[22].

    Genel kurulun esas sermaye payının devrine ilişkin onayının, devrin önemli kararlar niteliğinde olmaması dolayısıyla, genel kuruldaki mevcut oyların salt çoğunluğuyla alınması gerekmektedir[23]. Ancak bunun için şirket sözleşmesinde daha ağır bir nisabın ya da ortaklık onayı şartının öngörülmemiş olması gereklidir.

    TTK m. 595/7 hükmüne göre, genel kurula başvurulmasından itibaren üç ay içinde, genel kurul başvuruyu reddetmezse onay vermiş sayılır. Şirket sözleşmesinde ek ödeme veya yan edim yükümlülükleri öngörüldüğü takdirde, esas sermaye payını devralanın ödeme gücü şüpheli ise devralandan teminat istenebilir; teminat göstermemesi durumunda şirket sözleşmesinde hüküm bulunmasa bile genel kurul onayı reddedebilir (TTK m. 595/6). Bu hüküm uyarınca genel kurul, payı devralandan teminat istemiş ve teminat yükümlülüğü devralan tarafından yerine getirilmemişse, üç aylık sürenin geçmesiyle genel kurulun onay verdiği kabul edilemez[24].

    Esas sermaye payının devrinde TTK m. 595/1 hükmü ile öngörülen “yazılı şekil” ve “imzaların noterce onaylanması” şartları, nitelik itibariyle “geçerlilik şartı” olarak öngörmüştür[25]. Yani bu şartlara uyulmadığı takdirde devir işlemi geçersizdir.

    PULAŞLI’ya göre “Kanun koyucunun 595’inci maddeye, 6762 sayılı TTK m. 520/5 hükmündeki ‘şekle aykırılığın taraflar arasında dahi hüküm ifade etmeyeceği’ cümlesi alınmadığından, noter onayının bir geçerlilik şartı olmadığı sonucuna varılabilir. Bu durumda, esas sermaye payı devri yazılı şekilde yapılmakla birlikte tarafların imzaları noterde onanmamışsa ve buna genel kurulda itiraz edilmeksizin onay verilmişse, pay devrinin geçerli olması gerekir. Çünkü imzanın noterce onanması, imzaya yapılacak itirazların önlenmesi bakımından önemli olup, yoksa noterin devir işleminin esaslı ve ayrılmaz bir parçası olduğu anlamını ifade etmemektedir.[26]”

    TTK m. 595/2 hükmü, esas sermaye payının devrinde genel kurul onayını şart görmüş; devrin bu onayla geçerli olacağını hükme bağlamıştır. Dolayısıyla şirket sözleşmesinde, payın devrinde şirket onayının aranmayacağı belirtilmemişse, genel kurul onayının mutlaka bulunması gerekecektir.

    Diğer taraftan, TTK m. 595/1 hükmünün ikinci cümlesine göre, ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerinin; rekabet yasağı ağırlaştırılmış veya tüm ortakları kapsayacak şekilde genişletilmişse, bu husus, önerilmeye muhatap olma, önalım, geri alım ve alım hakları ile sözleşme cezasına ilişkin koşullar da devir sözleşmesinde belirtilir. Maddenin gerekçesinde bu hükmün, devralanın yükümlülüklerinin bilincinde olması amacını taşıdığı; bu kayıtların sözleşme içeriğinde bulunmamasının sözleşmeyi geçersiz kılmayacağı belirtilmiştir.

    Esas sermaye payının şirket genel kurulu tarafından onaylanmasının ardından, şirket müdürleri tarafından ticaret siciline başvurularak pay geçişinin tescil edilmesi gerekmektedir (TTK m. 598/1). Ancak, söz konusu tescil kurucu nitelikte değil, bildirici nitelikte bir tescildir[27].

    Müdürler tarafından ticaret siciline otuz gün içinde başvurulmaması halinde ayrılan ortak, adının devrettiği paylarla ilgili olarak silinmesi için ticaret siciline başvurabilir; başvuru üzerine sicil müdürü şirkete, payı devralanın adını bildirmesi için süre verir (TTK m. 598/2). Kanunda belirtilen otuz günlük süre sonunda şirket müdürleri tarafından gerekli yükümlülük yerine getirilmezse, payı devralan ve/veya devreden ortak, pay devir sözleşmesini ve şirket genel kurulunun kararını sunarak gerekli işlemlerin yapılması için ticaret siciline başvurabilir[28].

    TTK m. 594 hükmü, pay defterini ve bu deftere yazılması gereken hususları belirtmiştir. Bunlardan birisi de “esas sermaye paylarının devirleri ve geçişleri”dir. Dolayısıyla müdürler, esas sermaye payının devir ve geçişlerini pay defterine kaydetmek zorundadırlar. Bu zorunluluk, kaydın kurucu nitelikte olduğu anlamına gelmez. Pay defterine kayıt işlemi açıklayıcı niteliktedir[29].

    Eğer esas sermaye payının devrinde genel kurul onayı aranmayacağı hususu şirket sözleşmesinde belirtilmişse, devir sözleşmesinin taraflarının devri müdürlere bildirmesi üzerine pay defteri kaydı gerçekleştirilir[30].

    TTK m. 596/1 hükmü ortaklık sıfatının miras, eşler arasındaki mal rejimi ve icra yoluyla naklini düzenlemiştir. Kanun koyucunun belirttiği bu tür durumlarda, esas sermaye payının hukuki işlemle devrinin aksine, nakleden ve nakil alan arasında karşılıklı irade uyuşması söz konusu değildir[31].

    Ortağın ölümü, ortaklık ilişkisinin sona erdiği hallerden birisidir. Dolayısıyla, ortağın ölümünden sonra ondan geriye kalan esas sermaye payının mirasçılara naklinde, Türk Medeni Kanunun miras hukuku hükümleri de TTK ile birlikte değerlendirilecektir.

    Evliliğin sona ermesi, eşler arasındaki mal rejimini de sona erdirecektir. Evlilik sona erdikten sonra yasal mal rejimi ya da seçimlik mal rejimleri yine TMK hükümleri çerçevesinde değerlendirilecek; esas sermaye payının bu yol ile naklinde TTK m. 596 vd. hükümlerine başvurulacaktır.

    Payın nakli hallerinden bir diğeri olan icra yoluyla nakilde de,  haciz açısından İcra ve İflas Kanunu hükümleri; hapis hakkının kullanılması, rehnedilmiş payın paraya çevrilmesi ve mirasın iradi şekilde paylaşılmaması sonucu payın satışına mahkemece karar verilmesi bakımından ise TMK hükümleri, TTK hükümleri ile birlikte uygulanacaktır.

    Esas sermaye payının miras, eşler arasındaki mal rejimi ve icra yoluyla naklini düzenleyen TTK m. 596/1 hükmü, bu nakil hallerinde tüm hak ve borçların, genel kurulun onayına gerek olmaksızın, payın nakledildiği kişiye geçeceğini öngörmüştür.

    Görüleceği üzere TTK m. 596/1 hükmünde belirtilen ortaklık sıfatının kazanılması halleri, kanun gereğidir. Yani payın hukuki işlemle devrini düzenleyen TTK m. 595 hükmünde yer alan “genel kurul onayı” şartı, bu durumlarda geçerli değildir. Genel kurul onayını, şirket sözleşmesine eklenecek bir hükümle şart koşmak da mümkün değildir. Nitekim TTK m. 596/1 hükmünün gerekçesinde bu durum “Kanuni geçişte, genel kurulun onayını aramak, emredici olmayan bir hükmü mirasın, eşler arası mal rejiminin ve içre düzeninin önüne geçirmek olur. Bu sebeple birinci fıkra, anılan hallerde payın genel kurulun onayına gerek olmaksızın hak sahibine geçeceğini kabul edip, hakların kullanılmasına da izin vermiştir.” şeklinde belirtilmiştir.

    TTK m. 596/1 hükmünde belirtilen hallerde esas sermaye payı, payın nakledildiği kişinin malvarlığına, mülkiyeti geçirici işlemin gerçekleşmesi anında dahil olur[32].     

    B.ORTAKLIĞIN, PAYI NAKLEDENİ REDDEDEBİLMESİ

    Esas sermaye payının mülkiyeti geçirici işlemle payın nakledildiği kişinin malvarlığına dahil olmasına rağmen, ortaklık sıfatını kazanan kişi şirket yönünden uygun olmayabilir. Kanun koyucu, menfaatler dengesini göz önünde bulundurarak şirkete, sermaye payının geçtiği kişiyi reddetme imkânı tanımıştır.

    TTK m. 596/2 hükmüne göre, “Şirket, iktisabın öngörülmesinden itibaren üç ay içinde esas sermaye payının geçtiği kişiyi onaylamayı reddedebilir. Bunun için, şirketin, payları kendi veya ortağı ya da kendisi tarafından gösterilen üçüncü bir kişi hesabına, gerçek değeri üzerinden devralmayı, payın geçtiği kişiye önermesi şarttır.”

    Görüleceği üzere pay üzerinde, şirket, şirket ortağı veya şirketin göstereceği kişi lehine, kurucu yenilik hak doğuran ve payın intikal ettiği kişiye karşı kullanılan bir öncelik hakkı tanınmıştır[33]. Madde içeriğinde belirtilen “üç aylık süre”, hak düşürücü niteliktedir[34] ve bu süre payın naklinin şirket tarafından öğrenilmesinden itibaren başlayacaktır[35].

    Payın gerçek değeri, limited şirketin bilançosuna göre belirlenecek; şirketin muhtemel satış fiyatları esas alınıp, borçlar iskonto edilecektir[36]. Tarafların gerçek değer konusunda anlaşamamaları durumunda bu değer, taraflardan birinin istemi üzerine, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesince belirlenecektir (TTK m. 597/1). Mahkemenin gerçek değer konusunda vereceği karar kesindir (TTK m. 597/2).

    TTK m. 596/3 hükmü ise, ret kararının, naklin gerçekleştiği günden itibaren geçerli olmak üzere etkili olacağını; reddin, ret kararının verilmesine kadar geçen süre içinde alınan genel kurul kararlarının geçerliliğini etkilemeyeceğini belirtmiştir[37]. Buna göre, payın nakledildiği kişi “ortaklık sıfatını”, naklin gerçekleştiği günden itibaren kazanmaktadır. TTK m. 598 hükmünde belirtilen tescil, bildirici nitelitedir[38].

    TTK m. 612 hükmü ile limited şirketin kendi esas sermaye payını iktisap etmesine olanak tanınmıştır. İlgili düzenleme, anonim şirket hükümlerine paralel bir düzenlemedir[39]. Limited şirketlerde, şirketin kendi payını iktisap etmesi bedeli tamamen ödenmiş paylara ilişkindir[40]. Zira TTK m. 585 hükmüne göre limited şirketlerde pay bedellerinin tamamının, kuruluş aşamasında derhal ödenmesi gerekmektedir.

    TTK düzenlemeleri doğrultusunda limited şirketin kendi payını iktisabı iki şekilde gerçekleşebilir.

    Limited şirketin kendi esas sermaye paylarını iktisap edebilmesi, bu payları alabilmek için gerekli tutarda serbestçe kullanabileceği özkaynaklara sahip olmasına ve alacağı payların itibari değerleri toplamının esas sermayenin yüzde onunu aşmamasına bağlıdır.(TTK m. 612/1).

    Özkaynaklardan kasıt, hiçbir amaca özgülenmemiş kârlar ile genel kanuni yedek akçenin serbestçe kullanılabilecek kısmıdır[41]. PULAŞLI’ya göre “İktisap edilecek esas sermaye payları çıkarıldıktan sonra, şirket gene net aktife sahip bulunmalı net aktifin tutarı, esas sermaye ve çıkarılmış sermaye ile ‘dağıtılmasına izin verilmeyen yedek akçeler toplamı kadar’ olmalıdır.[42]

    Kanunda belirtilen sınıra göre, limited şirketin iktisap edeceği payların itibari değerlerinin toplamı, esas sermeyenin yüzde onunu aşmamalıdır.

    Genel kurulun devredilemez yetkilerini hükme bağlayan TTK m.616/1-ı bendi uyarınca, limited şirket genel kurulunun, şirketin kendi payını iktisap edebilmesi için müdürleri bu konuda yetkilendirmesi veya böyle bir iktisap yapılmış ise bu iktisabı onaylaması gerekecektir.

    Limited şirket, kendi esas sermaye payları için ödediği tutara karşılık ve ödediği tutar kadar yedek akçe ayırır (TTK m. 612/3).

    Şirketin iktisap ettiği kendi esas sermaye payına ilişkin oy hakları ile buna bağlı diğer haklar, payların şirketin elinde bulunduğu süre boyunca donar (TTK m. 612/4). Kanun koyucu bu hükümle, şirket yöneticilerinin bu paylara ait oyları kullanarak kendi lehlerine olacak durumlar yaratmalarının önüne geçmeyi amaçlamıştır[43]. Benzer şekildeki bir başka düzenleme ise TTK m. 612/5 hükmünde belirtilmiştir. Buna düzenlemeye göre de “Şirketin iktisap ettiği kendi esas sermaye paylarına ait ek ve yan ödeme yükümlülükleri, söz konusu paylar şirketin elinde bulunduğu sürece işlemez.” Burada belirtilen ek ve yan ödeme yükümlükleri, şirketin kendi payını iktisap etmesinden önce, şirket ortağının şirkete olan yükümlükleridir. Şirketin kendi payını iktisap etmesiyle söz konusu yükümlülükler şirketin olmakta; yani, şirket kendi kendisinin borçlusu olmaktadır[44]. Ek ve yan ödeme yükümlülüklerinin, paylar şirketin elinde bulunduğu sürece işlememesinin amacı budur.

    Şirketin kendi payını iktisabında TTK m. 595 hükmünde öngörülen yazılı şekil ve imzaların noterce onaylanması şartına uyulmalı; şirketin kendi payını iktisabına şirket genel kurulu tarafından onay verilmelidir. Genel kurulun onayından sonra iktisap edilen pay, pay defterine işlenmeli ve ardından tescil işlemi gerçekleştirilmelidir.

    TTK m. 612/2 hükmünün birinci cümlesi, şirket sözleşmesinde öngörülen veya mahkeme kararıyla hükme bağlanan çıkma veya çıkarılma dolayısıyla, esas sermaye payının devredilebileceğini; bu devir halinde, şirketin kendi paylarını alabilmesi için gerekli tutarda serbestçe kullanabileceği özkaynaklara sahip olması ve alacağı payların itibari değerleri toplamının esas sermayenin yüzde yirmisini aşmaması gerektiğini belirtmiştir. Yani ilgili maddenin birinci fıkrasında öngörülen yüzde onluk sınır; çıkma veya çıkarılmanın söz konusu olması halinde yüzde yirmi olarak öngörülmüştür.

    Maddenin ikinci cümlesi ise, limited şirketin, şirket esas sözleşmesinin yüzde onunu aşan bir tutarda pay iktisap etmesi durumunda, bu payları iki yıl içinde elden çıkarması gerektiği ya da sermayenin azaltılması yoluyla itfa edileceği hükme bağlanmıştır.

    Bu istisna hükümlerin haricinde, şirketin kendi payını devir işlemi ile iktisabına ilişkin yukarıda yapmış olduğumuz açıklamalar bu bölüm için de aynen geçerlidir.

    TTK m. 133/2 hükmü, ticaret şirketleri açısından payın haczini düzenlemiştir. Bu hüküm uyarınca; limited şirketin alacaklıları, alacaklarını, borçlu ortağa düşen kâr ve tasfiye payından alabilecekleri gibi, borçlu ortağa ait olan, senede bağlanmış veya bağlanmamış paylarının İcra ve İflas Kanununun taşınırlara ilişkin hükümleri uyarınca haczedilmesini ve haczedilen payın paraya çevrilebilmesini isteyebileceklerdir. Haciz, talep halinde, pay defterine işlenecektir.

    Bu düzenleme, alacaklının alacağına daha kolay ve çabuk kazanmasını sağlarken; şirket açısından ise “kurulu tezgahın dağılmamasına” da olanak tanımaktadır[45].

    TTK m. 600 hükmü, limited şirketlerde esas sermaye payının rehne ve intifa hakkına konu edilmesi durumunu düzenlemiştir.

    TTK m. 600/1 hükmü, limited şirketlerde esas sermaye payı üzerinde intifa hakkının kurulmasına, sermaye payının geçişine ilişkin hükümlerin uygulanacağını öngörmüştür. Buna göre, taraflar arasında esas sermaye payı üzerinde kurulması öngörülen intifa hakkına ilişkin bir sözleşme yapılmalı, bu sözleşme yazılı olmalı ve tarafların imzalarının noterce onaylanması gereklidir (TTK m. 595/1). Ayrıca, intifa hakkının kurulabilmesi açısından genel kurulun onayına da ihtiyaç vardır. Genel kurul onayıyla birlikte, esas sermaye payı üzerinde intifa hakkı kurulmuş olacaktır (TTK m. 595/2). İntifa hakkının kurulmasıyla birlikte, TTK m. 594 hükmü gereğince, bu durum pay defterine yazılacak ve TTK m. 598 hükmüne göre de ticaret siciline tescil edilecektir. Şirket sözleşmesinde pay devrini kolaylaştıran ya da ağırlaştıran veya genel kurul onayının alınmayacağını bildiren hükümlerin bulunması mümkündür. Böyle bir durumda payın devredilebilirliği konusu hakkında yukarıda yapmış olduğumuz açıklamalar aynen geçerli olacaktır.

    Esas sermaye payı üzerinde intifa hakkı kurulduktan sonra, pay intifa hakkı sahibince temsil edilecek; intifa hakkı sahibi, bu temsil boyunca esas sermaye payı sahibinin menfaatlerini, hakkaniyete uygun bir şekilde gözetmekle yükümlü olacaktır (TTK m. 600/3). Bu yükümlülüğü yerine getirmeyen intifa hakkı sahibi, tazminat sorumluluğu ile karşı karşıya kalır.

    İntifa hakkı sahibine tanınan, pay sahibinin haklarını temsil etme yetkisi, mali ve yönetsel haklar açısından geçerli olup; intifa hakkının amacını aşan hakları kapsamamaktadır[46]. Örneğin, intifa hakkı sahibinin şirketin feshini isteme konusunda yetkisi bulunmamaktadır[47].

    TTK m. 600/2 hükmü, esas sermaye payının rehne konu edilmesini düzenlemiştir. Buna göre: “Şirket sözleşmesiyle, esas sermaye payı üzerinde rehin hakkı kurulması genel kurulun onayına bağlanabilir. Bu halde geçişe ilişkin hükümler uygulanır. Genel kurul sadece haklı sebeplerin varlığında rehin hakkı kurulmasına onay vermekten kaçınabilir.”

    Görüleceği üzere kanun koyucu, esas sermaye payı üzerinde rehin hakkı kurulmasını, kural olarak, genel kurul onayına bağlamamış; ancak, şirket sözleşmesiyle genel kurul onayı şartının getirilebileceğini belirtmiştir. Eğer rehin hakkının kurulması için genel kurul onayı şirket sözleşmesi ile getirilmişse, genel kurulun rehin hakkının kurulmasına onay vermekten kaçınması, payın devrinden farklı olarak, ancak haklı sebeplerin varlığı halinde mümkün olabilecektir[48].

    İntifa hakkında olduğu gibi, rehin hakkının kurulması durumunda da geçişe ilişkin hükümler uygulanacaktır. Yani, taraflar arasında esas sermaye payı üzerinde kurulması öngörülen rehin hakkına ilişkin bir sözleşme yapılacak, bu sözleşme yazılı olacak ve tarafların imzaları noterce onaylanmış olacaktır (TTK m. 595/1). Rehin hakkının kurulmasından sonra bu durumun şirkete bildirilmesi, üzerinde rehin hakkı kurulan esas sermaye payına denk gelen mali hakların başka kişilere verilmesine engel olacaktır[49].

    Esas sermaye payına sahip olan limited şirket ortağı, ortaklık sıfatını, sahip olduğu esas sermaye payının elinden çıkması neticesinde kaybedebileceği gibi; ortağın, ortaklıktan çıkması ve çıkarılması sonucunda kaybedebilir.

    Limited şirket ortağının ortaklık sıfatı, sahip olduğu esas sermaye payının hukuki işleme konu edilmesiyle kaybedilebileceği gibi;  miras, eşler arasındaki mal rejimi ve icra yoluyla da kaybedilebilir.

    Limited şirketlerde esas sermaye payının kanunen devredilebilir bir hak olduğunu, ortaklık sıfatının devren kazanılmasına ilişkin “Payın Devredilebilirliği” bölümünde ayrıntılarıyla incelemiştik.

    Payın devrinde; payı devralan, ortaklık sıfatını kazanırken; payı devreden, ortaklık sıfatını kaybetmektedir. Dolayısıyla yukarıda yapmış olduğumuz payın devrine ilişkin açıklamalar burada da aynen geçerlidir.

    Ortaklık sıfatının miras, eşler arasındaki mal rejimi ve icra yoluyla nakli TTK m. 596/1 hükmü ile düzenlemiştir. Kanunda belirtilen bu hallerde, esas sermaye payını nakil alan kişi ortaklık sıfatını kazanmakta; esas sermaye payını nakleden kişi ise ortaklık sıfatını kaybetmektedir.

    Limited şirketlerde ortaklık sıfatının nakil yoluyla kazanılmasını “Payı, Nakil Yoluyla Kazanma” bölümünde ayrıntılarıyla incelemiştik. Dolayısıyla yukarıda yapmış olduğumuz payın nakline ilişkin açıklamalar burada da aynen geçerlidir.

    Ortağın kendi iradesi ile şirketten ayrılması olarak tanımlayabileceğimiz “çıkma”; şirket sözleşmesindeki düzenlemelere göre gerçekleşebileceği gibi, haklı sebeplerin varlığı durumunda ve çıkmaya katılma şeklinde de gerçekleşebilir.

    TTK m. 638/1 hükmünde, limited şirket ortaklarına şirketten çıkma hakkının şirket sözleşmesinde tanınabileceği ve bu hakkın kullanılmasının belirli şartlara bağlanabileceği belirtilmiştir.

    Bu bakımdan çıkma hakkı, şirket sözleşmesiyle bir veya birkaç ortağa tanınabilir[50]. PULAŞLI’ya göre “Böyle bir esas sözleşme hükmü yeni TTK’da kabul edilen diğer ortaklara tanınmış olan çıkmaya katılma hakkı nedeniyle (m.639/1), artık mümkün değildir. Aksi halde eşit işlem ilkesine aykırılık söz konusu olur, ki buna da yasa izin vermemektedir.[51]

    Çıkma hakkı şirket sözleşmesiyle belirli koşullara bağlanmışsa, söz konusu koşulun gerçekleşmesiyle; herhangi bir koşula bağlanmamışsa koşula gerek kalmaksızın kullanılabilecektir[52]. Şirketten çıkma hakkı, aksi sözleşmede öngörülmemişse, bozucu yenilik doğuran bir haktır[53]. Bu bakımdan, çıkma beyanı şirkete ulaştığı anda çıkma hakkı kullanılmış sayılır[54].

    TTK m. 638/2 hükmüne göre, haklı sebeplerin varlığı halinde her ortak, şirketten çıkmasına karar verilmesi istemiyle dava açabilir. Kanunen tanınan bu hakkın sözleşme ile bertaraf edilmesi mümkün değildir[55].

    Anılan hükmün ikinci cümlesinde ise, dava süresince, davacının ortaklıktan doğan hak ve borçlarından bazılarının veya tümünün dondurulmasına veya davacı ortağın durumunun teminat altına alınması amacıyla diğer önlemlere de karar verilebileceği belirtilmiştir. Mahkemenin böyle bir karar verebilmesi için bu yönde bir talebin bulunması gereklidir.

    Haklı sebeple şirketten çıkmak isteyen ortağın açtığı dava sonucu verilen mahkeme kararı kurucu etkiye sahiptir[56]. Dolayısıyla çıkma, kararın kesinleşmesinden itibaren hüküm ifade edecektir.

    Kanunda her ne kadar, haklı sebeple çıkmanın dava yoluyla kullanılabileceği öngörülmüşse de, ortak dava açmadan da şirkete başvurabilir ve çıkma bildiriminde bulunabilir[57]. Çıkma bildiriminde bulunan ortağın bu talebi, şirket genel kurulu tarafından kabul edilirse, ortak, genel kurul kararının kendisine ulaştığı andan itibaren ortaklıktan çıkmış olur[58].

    Haklı sebep kavramı, şirketten çıkmasına karar verilmesi için ortağın açacağı davada, somut olayın şartları da dikkate alınarak, hâkim tarafından belirlenecektir[59]. Bu bakımdan haklı sebep, şirketin finansal durumunun kötü olması, şirketin kötü yönetilmesi, sermaye ihtiyaçlarına cevap verilmemesi sebeplerinden doğabilecektir[60].

    Diğer bir taraftan, çeşitli kanunlarda haklı sebep olgusuna yer verilmiş olup, ilgili maddelerde örnek olarak sayılan haklı sebeplerden de bahsetmek mümkündür. Şirketin kuruluşuna yol açan fiili veya kişisel sebeplerin şirketin işletme konusunun elde edilmesini imkansız kılacak veya güçleştirecek şekilde ortadan kalkmış olması olarak ifade edilen haklı sebep tanımına TTK m. 245 hükmünde yer verilmiştir. Söz konusu tanımdan sonra haklı sebeplerin neler olabileceğine ilişkin bir örnekler, bentler halinde sayılmıştır. Buna göre;

    • Bir ortağın, şirketin yönetim işlerinde veya hesaplarının çıkarılmasında şirkete ihanet etmiş olması,
    • Bir ortağın kendisine düşen asli görevleri ve borçları yerine getirmemesi,
    • Bir ortağın kişisel menfaatleri uğruna şirketin ticaret unvanını veya mallarını kötüye kullanması,
    • Bir ortağın, uğradığı sürekli bir hastalık veya diğer bir sebepten dolayı, üstüne aldığı şirketin işlerini yapmak için gerekli olan yeteneğini ve ehliyetini kaybetmesi

    gibi haller haklı sebeplerdendir.

    Haklı sebebin sadece şirket ilişkilerinden kaynaklı olması da gerekmez[61]. Kişisel ilişkilerden de kaynaklanabilecek olan haklı sebep kavramında önemli olan, ortaklık ilişkisinin devamının çekilmez bir hal aldığının objektif olarak belirlenebilmesidir[62].

    Ortaklardan biri şirket sözleşmesindeki hükme dayanarak çıkmak istediği veya haklı sebeplerden dolayı çıkma davası açtığı takdirde, diğer ortakların da çıkmaya katılabilecekleri öngörülmüştür (TTK m. 639).

    Böyle bir durumda müdür veya müdürlerin, ortağın çıkma isteğini ya da haklı sebeplerden dolayı dava açtığını diğer ortaklara bildirmesi gerekmektedir. Diğer ortaklardan her biri, bu haberin kendisine ulaştığı tarihten itibaren bir ay içinde;

    1. Şirket sözleşmesinde öngörülen haklı sebebin kendisi yönünden de geçerli olduğunu ve kendisinin de çıkmaya katılacağını müdürlere bildirmek,
    2. Açacağı bir dava ile haklı sebepler dolayısıyla çıkma davasına katılmak,

    hakkına sahiptir.

    Bu hükümler çerçevesinde çıkan tüm ortaklar, esas sermaye payları ile orantılı olarak, eşit işleme tabi tutulurlar (TTK m. 639/3).

    Çıkarma, ortağın rızası dışında ortaklıktan uzaklaştırılması ve ortaklık sıfatına son verilmesidir[63]. TTK m. 640 hükmü, çıkarmanın iki şekilde olabileceğini düzenlemiştir.

    Bir ortağın genel kurul kararı ile şirketten çıkarılabileceği sebepler şirket sözleşmesinde öngörülebilir (TTK m. 640/1). Kanunda belirtilen bu durum ile şirkete, kendisi yönünden önemli olan sebeplerin gerçekleşmesiyle birlikte ortağı şirketten çıkarma ve bu suretle de istediği ortamı yaratma imkânı tanınmış; ortaklar açısında ise, çıkma sebeplerinin varlığıyla hukuki güvenlik sağlanmıştır.[64]. Şirket sözleşmesinde düzenlenecek olan bu sebeplerin, şirketin amacı ve ortaklar arası ilişkiler göz önüne alınarak, objektif nitelikte belirlenmesi; ayrıca, eşit işlem ilkesine de uygun olması gereklidir[65]. Şirket sözleşmesindeki çıkarma sebeplerinin varlığı halinde, ortağın ortaklıktan çıkarılması yerine, o ortağın payının şirket ya da şirket tarafından öngörülecek bir başka kişiye devredileceği de şirket sözleşmesinde öngörülebilir[66]. Ayrıca çıkarma sebeplerinin, kuruluş aşamasında şirket sözleşmesine eklenmesi mümkün olduğu gibi, daha sonra sözleşme değişikliği yoluyla da bu sebeplerin şirket sözleşmesine eklenmesine imkân vardır[67].

    TTK m. 640/2 hükmüne göre, çıkarma kararına karşı ortak, üç ay içinde iptal davası açabilecektir. Çıkarma kararı, çıkarılan ortağa noter aracılığı ile bildirilecek; üç aylık süre de bu bildirimin yapıldığı tarihten itibaren başlayacaktır. Bu açıdan, ortağı açacağı iptal davasında, mahkeme tarafından, şirket sözleşmesindeki çıkarma sebeplerinin gerçekleşip gerçekleşmediği belirlenecek; bu sebebin ayrıca bir haklı sebep olup olmadığına ise bakılmayacaktır[68].

    TTK m. 640/3 hükmü, şirketin talebi üzerine ortağın mahkeme kararıyla, haklı sebebe dayanılarak şirketten çıkartılması durumu düzenlenmiştir. Haklı sebeple çıkarmanın söz konusu olabilmesi için şirket sözleşmesinde bu hususun düzenlenmesine gerek yoktur[69]. Sözleşmeyle, şirketin haklı sebeplere dayanarak ortağı şirketten çıkarma hakkının önüne geçilebilmesi de mümkün değildir[70].

    Haklı sebebin varlığı halinde, şirketin çıkarma kararını, temsil edilen oyların en az üçte ikisinin ve oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunun birlikte bulunması koşuluyla alması gerekmektedir (TTK m. 621/1-h).

    Haklı sebebe dayanarak ortağı şirketten çıkarılması için dava etme hakkı şirkete ait bir hak olup; bu hakkın kullanılması için ortağın alacaklılarının şirketi zorlaması mümkün değildir[71]

    Haklı sebep, ortağın şahsında bulunabilir ya da daha sonradan, ortağın kusuru olmaksızın da ortaya çıkabilir[72]. Haklı sebeple çıkarmada, çıkmadan farklı olarak, ortağın kişiliğinden kaynaklanan sübjektif haklı sebepler söz konusudur[73].

    Ortağın ortaklık sıfatı ise, mahkemenin vereceği haklı sebeple çıkarma kararının kesinleşmesiyle birlikte sona erecektir.

    Ortaklık sıfatının kaybedilmesiyle birlikte, bu durumun iç ve dış ilişkide hüküm ifade etmesi farklı zamanlarda olur. Diğer taraftan, ortaklık sıfatının kaybedilmesiyle, esas sermaye payının değerine karşılık gelen bir ayrılma akçesi isteme hakkı da doğar.

    Şirketten ayrılan ortak, esas sermaye payının gerçek değerine uyan ayrılma akçesini isteme hakkına sahiptir (TTK m. 641/1).  Ortağın çıkarılması da dâhil olmak üzere, ortak, ayrılma akçesi isteme hakkından yoksun bırakılamaz[74].

    Şirket sözleşmesinde öngörülen ayrılma hakkı dolayısıyla, ayrılma akçesi şirket sözleşmelerinde farklı bir şekilde düzenlenebilir (TTK m. 641/2) . Bu maddede belirtilmek istenen husus ortağın ayrılma akçesi talep hakkından yoksun bırakılması değil; özellikle hesaplama tarzına ilişkin ilkelerin şirket sözleşmesiyle düzenlenebileceğine dair bir düzenlemedir[75]. Buna göre, ayrılma akçesinin nakit yerine kuruluşta verilen ayın değerlerin iadesiyle ya da şirketler topluluğuna dahil başka bir şirketin hisse senetleriyle verilebilmesi öngörülebilir[76]. Ancak, hükmün getirmekte olduğu serbesti, keyfi ve adalete uygun düşemeyecek şekilde düzenleme yapma hakkını vermez[77].

    Kanun koyucu, “esas sermaye payının gerçek değeri” demek suretiyle ayrılma akçesinin değerini öngörmüştür. Her ne kadar bu ibarenin yorumu öğreti ve yargı kararlarıyla yapılacaksa da, bu ibarenin en azından “bilanço değerini” ifade ettiği şüphesizdir[78]. Gerçek değerin belirlenmesinde ayrıca yaşayan bir şirketin esas alınması da gereklidir[79].

    TTK m. 642/1 hükmüne göre, ayrılma akçesi; şirket kullanılabilir bir özkaynak üzerinde tasarruf ediyorsa, ayrılan kişinin esas sermaye payları devredilebiliyorsa, ilgili hükümlere göre esas sermaye azaltılmışsa ayrılma ile muaccel olur.

    Maddede belirtilen “şirketin özkaynağının kullanılabilirliği” durumu, şirketin zararları ile yedek akçelerin hiçbir amaca bağlanmamış olması dikkate alınarak belirlenecektir[80]. Bu belirleme, işlem denetçisi tarafından yapılır. Özsermaye, ayrılma payının ödenmesine yetmiyorsa, işlem denetçisi, esas sermayeden ödenmesi gereken miktarı belirler[81].

    Ayrılan ortağın ayrılma akçesinin ödenmeyen kısmı ise, kullanılabilir özkaynak tutarının yıllık raporda tespiti ile muaccel olur (TTK m. 642/3). Bu ödenmeyen kısım, şirkete karşı, bütün alacaklılardan sonra gelen bir alacak oluşturmaktadır. Bu hükümle, şirketin sermaye değerlerinin, öncelikle şirket alacaklılarının teminatı olduğu belirtilmiştir[82].

    Ortaklık sıfatının kaybedilmesiyle birlikte kanunun ya da esas sözleşmenin ortağa yüklediği tüm hak ve yükümlülükler sona erer. Bu bakımdan ortağın, ortaklık sıfatını kaybetmesinin iç ve dış ilişkide hüküm ifade etmesi farklı zamanlarda olur.

    Ortaklıktan çıkma beyanı, aksi sözleşmede öngörülmemişse, bozucu yenilik doğuran bir haktır[83]. Bu bakımdan, çıkma beyanı şirkete ulaştığı anda çıkma hakkı kullanılmış sayılır[84] ve bu beyan şirkete ulaştığı anda hüküm ifade eder.

    Mahkeme kararıyla ortaklıktan çıkma ve çıkarma durumunda ise mahkeme kararı kurucu etkiye sahiptir[85]. Dolayısıyla çıkma, kararın kesinleşmesinden itibaren hüküm ifade edecektir.

    Çıkma ve çıkarmanın TTK m. 598/1 hükmü gereğince ticaret siciline tescil edilmesi gereklidir. Bu tescilin, sicil kaydına güvenen iyiniyetli kişilerin güvenin koruyacağı TTK m. 598/3 hükmünde belirtilmiştir. Dolayısıyla çıkma ve çıkarma, dış ilişkide tescil tarihinden itibaren sonuç doğuracaktır.

    Limited şirketlerde ortaklık sıfatı; kuruluş yoluyla, sermaye arttırımı yoluyla, birleşme yoluyla ve tür değiştirme yoluyla aslen kazanılır. Tüm bu hallerde ortaklık sıfatının kazanılması ticaret siciline tescil ile gerçekleşir. Ortaklık sıfatının devren kazanılmasında ise esas sermaye payının devri ve devir borcunu doğuran işlemlerin yazılı şekilde yapılması ve tarafların imzalarının noterce onaylanması gerekmektedir. Ayrıca şirket sözleşmesinde aksi öngörülmemişse, genel kurul onayı da şarttır. Payın nakli miras, eşler arasındaki mal rejimi ve icra yoluyla mümkün olabilmektedir. Ortaklık sıfatının kaybedilmesi ise payın elden çıkması, ortaklıktan çıkma ve çıkarma şekillerinde karşımıza çıkmaktadır.

    Bu çalışmamızda limited şirketlerde ortaklık sıfatının kazanılması ve kaybedilmesi konusu, Türk Ticaret Kanununun m. 573 vd. hükümlerinde yer alan düzenlemeler ve doktrindeki görüşler ışığında açıklanmıştır.


    [1] PULAŞLI Hasan, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2212.

    [2] ÇAMOĞLU Ersin/POROY Reha/ TEKİNALP Ünal, Ortaklıklar ve Kooperatifler Hukuku, Arıkan Yayınları, İstanbul 2005, s. 885.

    [3] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2213.

    [4] TEKİNALP Ünal, Sermaye Ortaklarının Yeni Hukuku, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2013, s. 480.

    [5] GEREKÇE, m. 593/2.

    [6] TEKİNALP, Sermaye Ortaklarının Yeni Hukuku, s.481.

    [7] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2214.

    [8] ALTAŞ Soner, Türk Ticaret Kanununa Göre Limited Şirketler, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2015, s. 344.

    [9] Birleşmenin temel unsurları hususunda bkz. PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 126.

    [10] BAHTİYAR Mehmet, Ortaklıklar Hukuku, Beta Yayınları, İstanbul 2012, s. 59.

    [11] BİLGİLİ Fatih / DEMİRKAPI Ertan, Şirketler Hukuku, Dora Yayıncılık, Bursa 2013, s. 109.

    [12] BİLGİLİ / DEMİRKAPI, Şirketler Hukuku, s. 109.

    [13] TAŞDELEN Nihat, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununa Göre Limited Ortaklıklarda Çıkma Çıkarılma ve Fesih, Yetkin Yayınları, Ankara 2012, s. 163.

    [14] BAHTİYAR, Ortaklıklar Hukuku, s. 60.

    [15] Tür değiştirmenin sonuçları hususunda bkz. PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 281.

    [16] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2215.

    [17] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2216.

    [18] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2218.

    [19] YILDIZ Şükrü, Limited Şirketler Hukuku, Arıkan Yayınevi, İstanbul 2007, s. 140.

    [20] YILDIZ, Limited Şirketler Hukuku, s. 141.

    [21] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2220.

    [22] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2221.

    [23] TEKİNALP, Sermaye Ortaklarının Yeni Hukuku, s. 484; PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2222.

    [24] TEKİNALP, Sermaye Ortaklarının Yeni Hukuku, s. 484.

    [25] ÇAMOĞLU / POROY / TEKİNALP, Ortaklıklar ve Kooperatifler Hukuku, s. 887; BİLGİLİ / DEMİRKAPI, Şirketler Hukuku, s. 750.

    [26] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2219.

    [27] TEKİNALP, Sermaye Ortaklarının Yeni Hukuku, s. 484.

    [28] BAHTİYAR, Ortaklıklar Hukuku, s. 60; PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2224.

    [29] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2225.

    [30] BİLGİLİ / DEMİRKAPI, Şirketler Hukuku, s. 753.

    [31] TAŞDELEN, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununa Göre Limited Ortaklıklarda Çıkma Çıkarılma ve Fesih, s. 113.

    [32] TEKİNALP, Sermaye Ortaklarının Yeni Hukuku, s. 485.

    [33] BİLGİLİ / DEMİRKAPI, Şirketler Hukuku, s. 756.

    [34] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2236.

    [35] BİLGİLİ / DEMİRKAPI, Şirketler Hukuku, s. 757.

    [36] TEKİNALP, Sermaye Ortaklarının Yeni Hukuku, s. 487.

    [37] Payın naklinin geçmişe etkili olarak düzenlenmesinin eleştirisi hususunda bkz. PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2233-2236.

    [38] TEKİNALP, Sermaye Ortaklarının Yeni Hukuku, s. 484-487.

    [39] TEKİNALP, Sermaye Ortaklarının Yeni Hukuku, s. 486; PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2240; BİLGİLİ / DEMİRKAPI, Şirketler Hukuku, s. 759; YILDIZ, Limited Şirketler Hukuku, s. 149.

    [40] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2240; YILDIZ, Limited Şirketler Hukuku, s. 148.

    [41] TEKİNALP, Sermaye Ortaklarının Yeni Hukuku, s. 488.

    [42] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2240.

    [43] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2241.

    [44] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2242.

    [45] BİLGİLİ / DEMİRKAPI, Şirketler Hukuku, s. 762.

    [46] YILDIZ, Limited Şirketler Hukuku, s. 152.

    [47] YILDIZ, Limited Şirketler Hukuku, s. 152.

    [48] BİLGİLİ / DEMİRKAPI, Şirketler Hukuku, s. 763; YILDIZ, Limited Şirketler Hukuku, s. 153.

    [49] YILDIZ, Limited Şirketler Hukuku, s. 153.

    [50] ÇAMOĞLU / POROY / TEKİNALP, Ortaklıklar ve Kooperatifler Hukuku, s. 898.

    [51] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2245.

    [52] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2245.

    [53] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2245.

    [54] ÇAMOĞLU / POROY / TEKİNALP, Ortaklıklar ve Kooperatifler Hukuku, s. 898.

    [55] ÇAMOĞLU / POROY / TEKİNALP, Ortaklıklar ve Kooperatifler Hukuku, s. 898.

    [56] YILDIZ, Limited Şirketler Hukuku, s. 157; PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2248.

    [57] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2248.

    [58] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2248.

    [59] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2245.

    [60] TEKİNALP, Sermaye Ortaklarının Yeni Hukuku, s. 493.

    [61] ÇAMOĞLU / POROY / TEKİNALP, Ortaklıklar ve Kooperatifler Hukuku, s. 899.

    [62] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2247.

    [63] TEKİNALP, Sermaye Ortaklarının Yeni Hukuku, s. 494.

    [64] GEREKÇE, m. 640/1-2.

    [65] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2251.

    [66] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2251.

    [67] BİLGİLİ / DEMİRKAPI, Şirketler Hukuku, s. 771.

    [68] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2250.

    [69] YILDIZ, Limited Şirketler Hukuku, s. 159.

    [70] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2255.

    [71] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2255.

    [72] YILDIZ, Limited Şirketler Hukuku, s. 159.

    [73] ÇAMOĞLU / POROY / TEKİNALP, Ortaklıklar ve Kooperatifler Hukuku, s. 899.

    [74] TEKİNALP, Sermaye Ortaklarının Yeni Hukuku, s. 498.

    [75] BİLGİLİ / DEMİRKAPI, Şirketler Hukuku, s. 775.

    [76] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2257.

    [77] GEREKÇE, m.641/2.

    [78] GEREKÇE, m.641/1.

    [79] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2257.

    [80] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2258.

    [81] GEREKÇE, m. 642/1.

    [82] BİLGİLİ / DEMİRKAPI, Şirketler Hukuku, s. 777.

    [83] PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2245.

    [84] ÇAMOĞLU / POROY / TEKİNALP, Ortaklıklar ve Kooperatifler Hukuku, s. 898.

    [85] YILDIZ, Limited Şirketler Hukuku, s. 157; PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi, s. 2248.

     

A PHP Error was encountered

Severity: Core Warning

Message: PHP Startup: Unable to load dynamic library '/opt/alt/php55/usr/lib64/php/modules/i360.so' - /opt/alt/php55/usr/lib64/php/modules/i360.so: cannot open shared object file: No such file or directory

Filename: Unknown

Line Number: 0